CİN:
Ateşin alev kısmından
yaratılan, şekle girebilen –ki yılan şekli sabittir-; evlenme, yeme-içme,
çoğalmaları bulunan ve gözle görülmeyen varlıklar. Farisî dilinde cine peri
denir.
Cinler çeşitli şekillere
girip şaşılacak işler yaparlar. Bunlar tenasüh (rûhun başka bedene geçmesi)
değildir. Cinler insanlar gibi Nebi efendimizin getirdiği İslam dînine uymakla
mükelleftir. (İmam-ı Rabbanî)
Müslüman Cinler Kafir
Cinleri zarar vermekten engellerler.
Cinlerin insanlara zarar
verdikleri, yardım ettikleri, insanların isteklerini yerine getirdikleri,
çeşitli zamanlarda bir çok müslüman ve kafir tarafından görülmüş ve haber
verilmiştir. İbn-i Sina, Kanun adlı kitabında Sar'a hastalığını anlatırken,
cinden bahs etmektedir. Diyor ki: "Hastalıklara bir çok maddeler
(mikroblar) sebeb olduğu gibi, cinnin hasıl ettiği hastalıklar da vardır ve
meşhûrdur." (Abdülhakîm Arvasî)
Cin hakkında bilgi, her
Nebi’nin kitabında vardır. Süleyman aleyhisselamın emri ile iş görürlerdi.
İnsanların yanlarında bulunan Muhafaza melekleri insanı cinden koruduğu gibi,
ayet-i kerîme ve dua okuyup Allahu tealaya sığınanlara da birşey yapanazlar.
(Abdülhakîm Arvasî)
Korunmak için Felak ve
Nas surelerini okuyup vücudu mesh edin, gece ve gündüz için birer kere
ayete’l-kürsi okuyun. Bunları yaptıktan sonra aklınızdan çıkarın. ALLAH’A
SIĞININ
Nerde ise tüm
kültürlerde cin bilinir, ancak farklı isim ve doğru yada yanlış şeyler
yüklenir.
Örnek: İrlandalılar:
Leprakon, cin peri diye ayırır. Kültürlerin genelinde Erkeklerine Cin,
dişilerine Peri denir. Deniz kızı, denizcilerin Ruh şaman, ve sair
Kızılderililerin, Japonların vuduların verdiği isimlerdendir. Kötülerine
genelde şeytan denir.
Gerçekte cinle uğraşmak
zor ve tehlikelidir, bu işi yaptığını söyleyenlerin nerde ise tamamı
yalancıdır.
BUHARİ ŞERHİ
FETHU’L-BARİ DE İBN HACER EL-ASKALANİ CİNLERİ ŞÖYLE AÇIKLIYOR:
Cinlerin özellikleri ve ne tür birer varlık oldukları hakkında
İslam bilginleri arasında görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Kadı Ebu Bekir
Bakillani konuyla ilgili olarak bize şu bilgileri vermektedir:
"Mutezile mezhebine mensup olan bazı bilginlere göre cinler
basit ve saydam / latif (rakik) varlıklardır. Eğer konuyla ilgili bu tespit
hakkında bir rivayet mevcut ise bize göre de cinlerin bu tür varlıklar olması
mümkündür." Ebu Ya'la el-Ferra ise Mutezile mezhebinin bu görüşüne
katılmadığını belirterek şöyle demiştir: "Cinler fiziki varlıkları olan ve
farklı özelliklerle donatılmış cisimlerdir; Mutezilenin, cinlerin saydam /
şeffaf varlıklar olduğunu dile getiren iddialarının aksine, saydam / latif
varlıklar olabilecekleri gibi yoğun / kesif de olabilirler."
Beyhakı, "Menakibü'ş-Şafii" adlı eserde Rebı'e kadar
varan bir senedie onun şöyle dediğini nakletmiştir: "Şafii'nin, Nebiler
dışında cinleri gördüğünü iddia eden bir kimse olursa onun şahitliğini geçersiz
sayarız, dediğini işittim." Ancak onun bu sözü, cinleri yaratılmış
oldukları şekilde gördüğünü iddia edenlerle ilgili olmalıdır. Zira cinleri farklı
şekillere mesela bir hayvan şekline girdikten sonra gördüğünü söyleyen bir
kimsenin şahitliğine herhangi bir zarar gelmez. Nitekim cinlerin farklı
şekillere girdiklerine dair çeşitli rivayetler nakledilmiştir.
Cinlerin varlığı konusu netleştirildikten sonra değinilmesi
gereken birkonu da onların kökenleriyle ilgilidir. Cinlerin kökeni konusunda
farklı görüşler ileri sürülmüştür:
1. Cinlerin aslı İblis'in soyuna dayanır; onlar İblis'in soyundan
türemişlerdir. Bunlardan kafir olanlara şeytan denir.
2. Sadece şeytanlar, İblis'in soyundan gelen varlıklardır.
Bunların dışındakiler ise İblis'in soyundan gelmemişlerdir. Cin Suresinin
Tefsiri başlıklı bölümde ele alınacak olan İbn Abbas hadisi cinlerin tek bir
kökenden türeyen tek bir tür olduğu görüşünü desteklemektedir. Ancak cinler tek
bir tür olmalarına rağmen farklı sınıflara ayrılırlar. Bunlardan kafir olanlara
şeytan, kafir olmayanlara ise cin denir.
Cinlerin dinin emirleriyle mükellef varlıklar oldukları konusunda
İbn Abdilberr şunları söylemiştir: "Alimlerin çoğunluğuna göre cinler
mükellef varlıklardır."
Abdülcebbar da bu görüşü destekleyerek şunları kaydetmiştir:
"Cinlerin mükellef oldukları konusunda bilginler arasında herhangi bir
görüş ayrılığının olduğunu bilmiyoruz. [Zürkan'ın naklettiğine göre sadece bazı
Haşeviler buna aykırı bir görüş benimsemişlerdir. Onlara göre cinler mükellef
varlıklar değildir, yaptıkları fiiller herhangi bir iradeleri olmaksızın
zorunlu olarak gerçekleşir.]
(Muhtasar metinde bulunmayan köşeli parantez içindeki kısım Fethü'l-Bari'nin
orjinalinden tercüme edilerek tarafımızdan eklenmiştir.)
Ancak Kur'an'daki açıklamalar alimlerin çoğunluğu tarafından
benimsenen görüşü desteklemektedir. Çünkü Kur'an'da şeytanlar yerilmiş, onların
şerlerinden korunulması gerektiği belirtilmiş ve onlar için hazırlanan azaptan
söz edilmiştir. Tüm bunlar ise Allah'ın emirlerine karşı çıkan ve yapmama
iradesi bulunduğu halde yasakları işleyen varlıklar için söz konusu olabilir.
Cinlerin mükellef varlıklar olduğunu gösteren pek çok ayet ve rivayet bulunmaktadır."
Cinlerin Allah'ın emir ve yasaklarıyla mükellef olduklarına dair
bu açıklamalardan sonra bilginlerin görüş ayrılığına düştükleri bir konuya daha
değinelim:
"Cinlere kendi içlerinden Nebi gönderilmiş midir?"
Taberi, Dahhak İbn Müzahim yoluyla bu soruya olumlu cevap veren bir görüş
nakletmiş ve ardından şunları söylemiştir: "Dahhak'ın bu görüşünü kabul
edenler, Allah Teala'nın cinlerden ve insanlardan Nebiler bulunduğunu ve kendi
topluluklarına gönderildiğini bildiren buyruğunu delil olarak ileri sürmüşler
ve şöyle demişlerdir: 'Eğer cinlerin Nebileri ifadesi ile kasdedilenler insan
Nebiler ise bunun tam tersinin de mümkün olması gerekir.' Ancak bu çıkarım
doğru değildir, fasittir."
Alimlerin çoğunluğu ise bu görüşe şu şekilde cevap vermişlerdir:
"Ayette vurgulanan anlam şudur: 'İnsan Nebiler, Allah tarafından insanlara
gönderilen kendi cinslerinden elçilerdir. Halbuki cinlerin elçileri ise Allah
tarafından yeryüzüne gönderilen ve insan Nebilerin sözlerini dinleyip kendi
topluluklarına aktaran varlıklardır.' Zaten bu gerçek şu ayetlerde
anlatılmaktadır: "Hani Biz bir vakit cinlerden bir takımını Kur'an
dinlemeleri için sana göndermiştik. Kur'an'ı işitip dinleyecek yere gelince
birbirlerine: «Susun, dinleyin!» dediler. Okuma tamamlanınca kendi toplumlarına
birer uyarıcı olarak döndüler. «Ey kavmimiz!» dediler, «biz Musa'dan sonra
gönderilen, kendisinden önceki vahiyleri tasdik eden, gerçeğe ve dosdoğru yola
götüren bir kitap dinledik. Ey kavmimiz! Allah yoluna davet eden bu elçinin
çağrısını kabul ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı affetsin ve
gayet acı bir azaptan sizi kurtarsın. Allah'ın elçisine icabet etmeyen kimse
bilsin ki, Allah'ın cezasından asla kaçıp kurtulamaz ve Allah'tan başka hiçbir
hami ve dost bulamaz. Onlar besbelli bir sapıklık içindedir/er. "
İbn Hazm Hz. Nebi'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Önceki
Nebiler kendi kavimlerine gönderilirdi" şeklindeki hadisini delil
göstererek şunları söylemiştir:
"Cinler, insan değildir ve insan topluluklarından
sayılmazlar. Bu da onlara kendi içlerinden Nebiler gönderildiğini gösterir.
Ayrıca Nebi Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem dışında hiçbir Nebi cinlere
elçi olarak gönderilmemiştir. Çünkü onun Nebiliği hem insanları hem de cinleri
kapsamaktadır. Zaten bu hususta görüş birliği bulunmaktadır."
İbn Abdilberr: "Hz. Nebi'in (s.a.v.) hem insanlara hem de
cinlere Nebi olarak gönderildi ği konusunda alimler arasında görüş ayrılığı
yoktur" demiştir. Hz. Nebi'i (s.a.v.) diğer Nebilerden üstün ve
ayrıcalıklı kılan özelliklerden biri de budur. İbn Teymiyye aynı gerçeği şu
şekilde dile getirmiştir: "Sahabe, tabiun ve müslümanların önde gelen
imamlarının teşkil ettiği selef alimleri bu konuda görüş birliği
içindedirler."
Bezzar'ın naklettiği "Önceki Nebiler kendi kavimlerine gönderilirdi.
Ben ise hem insanlara hem de cinlere gönderildim" hadisi bunu açıkça
göstermektedir. Bu rivayet İbnü'l-Kelbi'den şöyle nakledilmiştir: "Önceki
Nebiler sadece insanlara gönderilirdi. Muhammed ise hem insanlara hem de
cinlere gönderilmiştir. "
Cinlerin emir ve yasaklarla mükellef varlıklar oldukları konusu
açıklığa kavuştuğuna göre onların tevhid ve İslam'ın temel rükünleriyle sorumlu
olduklarını söyleyebiliriz. Fakat bunların dışında kalan diğer konularla
(furu.) mükellef olup olmadıkları hakkında görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bu
görüş ayrılığının sebebi ise hayvan dışkılarının ve kemiklerin taharetlenme
sırasında taş gibi kullanılmasını yasaklayan ve bunların cinlerin gıdası
olduğunu belirten hadistir. Ebu Hureyre r.a.'in naklettiği bu hadis
"es-Siyratü'n-Nebeviyye" başlığı altında ele alınacaktır. İşte bu
hadis insanlara haram olan dışkının cinler tarafından yenildiğini
göstermektedir.
Cinlerin yeme, içme ve evlenme gibi ihtiyaçlarının olup olmadığı
konusu da tartışmalıdır. Bazı bilginler bu tür ihtiyaçların cinlerde olmadığını
söylerken bazıları aksi görüşü benimsemişlerdir. Cinlerin yediklerini ve
içtiklerini kabul edenler, yeme ve içmenin şekli konusunda farklı görüşler
ileri sürmüşlerdir. Kimisine göre onlar da insanlar gibi gıdaları ağızlarına
alıp çiğnedikten sonra yutarlar. Buna karşılık bazıları, onların insanlar gibi
yiyip içtiklerini kabul etmezler. Bunlara göre cinlerin yiyip içmesi
koklamaktan ve içine çekmekten ibarettir. Ancak Ebu Davud'un Ümeyye İbn
Mahşa'dan naklettiği rivayet bu görüşü çürütmektedir: "Bir gün Hz. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem otururken orada bulunan bir adam besmele çekmeden
bir şeyler yedi. Fakat yemeğinin sonunda besmele çekti. Bunun üzerine Resul-i
Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem: 'Şeytan da onunla birlikte yiyordu. Fakat
besmele çekince şeytan kustu ve midesindekileri çıkardı' buyurdu." İmam
Müslim'in Abdullah İbn Ömer'den naklettiği bir hadiste Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Hiçbiriniz sol eliyle yemesin ve sol
eliyle içmesin! Zira şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer."
İbn Abdilber, Vehb İbn Münebbih'in "Cinler de çeşitli sınıf
ve kategorilere ayrılır" dediğini nakletmiştir. İbn Hibban ve Hakim'in Ebu
Sa'lebe el-Huşeni'den naklettikleri şu hadis bu tespiti desteklemektedir:
"Cinler üç sınıfa ayrılır:
1. Kanatlı olup havada uçanlar,
2. Yılanlar ve akrepler,
3. Bir varlığa hülul eden onunla bütünleşen ve geri çıkanlar.
Cinlerin işledikleri iyi ameller karşılığında mükafat görüp
görmeyecekleri konusu da tartışmalıdır. Taberi ve İbn Ebi Hatim'in Ebü'z-Zinad
yoluyla nakIettikleri mevkuf bir rivayete göre Ebü'z-Zinad şöyle demiştir:
"Cennetlikler cennete ve cehennemlikler de cehenneme girince Allah Teala
mu'min olan cinlere ve insanlar dışındaki bütün topluluklara i sürülere
(ümmet): 'Toprak olun!' diyecektir. İşte inkarcı kafir o anda: 'Keşke ben de
toprak olsaydım' diyecek." Fakat üç imam, Evzai, İmam Ebu Yusuf ve İmam
Muhammed'in de aralarında bulunduğu alimlerin çoğunluğuna göre cinler işlemiş
oldukları iyi ameller ve itaatleri karşılığında mükafat göreceklerdir. Ancak bu
bilginler cinlerin öbür dünyada insanların bulundukları yerlere girip
girmeyecekleri konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşleri şöyle
sıralayabiliriz:
1. Çoğunluğa göre onlar insanların bulundukları yerlere
gireceklerdir,
2. İmam Malik ile bir gruptan nakledilen bir görüşe göre cinler
cennetin kenar semtlerinde, varoşlarda barınacaklardır,
3. Cinler A'raf'ta kalacaklardır,
4. Bu konuda kesin bir bilgi bulunmadığı için tevakkuf etmek,
herhangi bir görüş beyan etmemek gerekir; onların insanların bulundukları
mekanlara girip giremeyeceklerini bilemyiz.
İbn Ebu Hatim'in Ebu Yusuf'tan naklettiğine göre İbn Ebi Leyla:
"Onlar sevap alırlar" demiştir. Ebu Yusuf bu bilgiyi naklettikten
sonra şunları söylemiştir: "Biz bu görüşün doğru olduğunu Allah'ın
kitabından öğreniyoruz: "Herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri
vardır. "[Enam 132]